Özet
Şok, acil tıbbi müdahale gerektiren, yaşamı tehdit eden bir klinik durum olup, sıklıkla kritik bakım ortamlarında gözlemlenmektedir. Bu durum, hücrelere yetersiz oksijen iletimi ve dolayısıyla oksijen kullanımının azaldığı yaygın ve akut bir dolaşım yetmezliği olarak tanımlanmaktadır. Şok durumundaki hastalar belirgin bir şekilde hasta görünürler ve sıklıkla ateş, göğüs ağrısı, nefes darlığı veya karın ağrısı gibi altta yatan nedene özgü semptomlar sergileyebilirler. Klinisyenler, hızlı ve ampirik tedaviye başlamak amacıyla şoku teşhis etmek için temel bir ABCDE yaklaşımını uygulamalıdırlar. Hastalardaki ölüm oranlarını düşürmek için, şokun altında yatan nedeni mümkün olan en kısa sürede hızlıca tespit edip tedavi etmek büyük önem taşımaktadır.
Tanı
Şokun tanısı pratik uygulamada zorlayıcı olabilir ve spesifik bir hastalık tanımı olmaktan ziyade, birçok farklı nedeni olan patofizyolojik bir durumu ifade eder. Temel tanısal özellikler arasında sistolik kan basıncının 90 mmHg’nin altında olması, ortalama arteriyel basıncın 65 mmHg’nin altında olması veya bazal değerden 40 mmHg’den fazla bir düşüş olmasıyla tanımlanan hipotansiyon bulunmaktadır. Hipotansiyon en yaygın bulgu olsa da, telafi mekanizmaları nedeniyle normal kan basıncı değerlerine sahip hastalarda da doku hipoperfüzyonu mevcut olabilir. Taşikardi genellikle hipotansiyondan daha erken bir şok belirtisi olarak kabul edilir ve doku hipoperfüzyonunu gösteren soğuk, nemli periferik cilt, lekeli veya gri görünüm, siyanoz ve oligüri gibi bulgular da değerlendirilmelidir. Laboratuvar testlerinde, yerleşmiş şok vakalarında 2 mmol/L’den yüksek serum laktat seviyesi ve negatif baz fazlasıyla birlikte metabolik asidoz gözlenmektedir. Tedavi edilmediği takdirde, yetersiz doku perfüzyonu çoklu organ disfonksiyonuna, geri dönüşümsüz organ hasarına ve nihayetinde ölüme yol açan ciddi bir süreci başlatır.
Tedavi
Şok tedavisinin ana hedefleri, hava yolu, solunum ve dolaşımı destekleyerek ölüm oranını azaltmak ve altta yatan nedeni etkili bir şekilde tedavi etmektir. Destekleyici yönetim, hava yolu tehlikesi durumunda acil üst düzey yardım çağrısı ve basit hava yolu manevralarıyla başlar. Hipoksemiyi düzeltmek için kontrollü oksijen tedavisi uygulanmalı; hiperkapni riski taşımayan hastalarda SpO2 üst sınırı yüzde 96 hedeflenirken, riskli hastalarda yüzde 88 ile yüzde 92 arasında daha düşük bir hedef uygundur. Dolaşım desteğinde, kanamalı olmayan şoklarda sıvı durumu değerlendirilerek 500 mL’lik kristaloid boluslarıyla intravenöz sıvı resüsitasyonu başlatılır; ancak kalp yetmezliği veya travması olan hastalarda bu hacimler daha küçük tutulmalıdır. Kardiyojenik şokta agresif sıvı resüsitasyonundan kaçınılmalı, bunun yerine loop diüretikler veya vazodilatörler değerlendirilmelidir. İntravenöz sıvılara yanıt vermeyen hastalarda veya kanamalı şoku olan hastalarda kan ürünleri kullanılmalı ve yerel büyük kanama protokolü derhal etkinleştirilmelidir. Sıvı resüsitasyonuna yanıtsızlık veya sürekli doku hipoperfüzyonu durumunda vazoaktif ilaçlar, yani vazopresörler veya inotroplar, kullanılmalıdır.
Bu ve zengin eğitim konularını düzenli bir şekilde izlemek için size uygun abonelik sistemine kayıt olun.