Özet
Polycythaemia vera, kemik iliğinde klonal bir hematopoetik kök hücre bozukluğu sonucu ortaya çıkan kronik miyeloproliferatif bir hastalıktır ve temel olarak eritrosit kitlesinde artışla karakterizedir; bu artış doku hiperviskozitesi, tromboembolik komplikasyonlar ve organ disfonksiyonu riskini yükseltirken hastaların yaşam kalitesini ve yaşam süresini etkileyebilir. Hastalık sıklıkla JAK2 mutasyonları ile ilişkilidir ve bu moleküler bulgu hem tanı hem de hedefe yönelik tedavinin planlanmasında merkezi bir rol oynar. Klinik tabloya baş ağrısı, baş dönmesi, görme bozuklukları, kaşıntı, splenomegali ve eritrositoza bağlı cilt kızarıklığı eşlik edebilir; ayrıca tromboz öyküsü veya majör damar tıkanmaları yaşamı tehdit eden komplikasyonlar arasında yer alır. Tanı, ayrıntılı anamnez, fizik muayene, tam kan sayımı, biyokimya, eritropoietin seviyesi, JAK2 (V617F ve ek mutasyonlar) testi ve gerektiğinde kemik iliği incelemesi ile konulur. Tedavi yaklaşımları, tromboembolik riski azaltmaya yönelik antitrombotik önlemler, hematokrit hedeflenmesi için flebotomi ve yüksek riskli hastalarda sitoreduktif ajanların kullanımı; semptom kontrolü ve splenomegali yönetimi için ise JAK inhibitörleri ve destekleyici bakımın kombinasyonunu içerir. İzlem, düzenli laboratuvar değerlendirmeleri, tromboz ve kanama belirtilerinin takibi, tedavi yan etkilerinin izlenmesi ve malign dönüşüm, özellikle myelofibrosis veya akut myeloid lösemiye ilerleme riski açısından uzun dönem değerlendirmeyi kapsar. Multidisipliner yaklaşım, bireyselleştirilmiş risk sınıflandırması ve hasta eğitimi prognostik sonuçları iyileştirmede belirleyicidir.
Tanı
Tanıda amaç, eritrosit kütlesindeki patolojik artışı doğrulamak, JAK2 ve diğer ilgili moleküler anormallikleri saptamak, eritropoietin düzeyleri ve kemik iliği morfolojisi ile primer polistemiayı sekonder nedenlerden ayırt etmek ve tromboembolik risk profiline göre tedavi stratifikasyonu yapmaktır. İlk basamak değerlendirme tam kan sayımı ile başlar; hematokrit ve hemoglobin düzeyleri, lökosit ve trombosit sayıları ayrıntılı olarak değerlendirilir. Serum eritropoietin seviyesi çoğunlukla baskılanmış seyreder ve düşük EPO varlığı primer eritrositozu destekler. JAK2 V617F mutasyonunun pozitifliği tanıya güçlü destek sağlar; nadiren JAK2 exon 12 mutasyonları araştırılır. Kemik iliği aspirasyonu ve biyopsisinde miyeloproliferatif bulgular, megakaryosit hiperplazisi ve retikülin derecesi tanısal bilgi sağlar. Sekonder polistemiaya yol açabilecek hipoksi, kronik akciğer hastalıkları, uyku apnesi, renal tümörler, anabolizan ilaçlar ve eritropoetin kullanımına yönelik ayırıcı tanılar kapsamlı öykü ve uygun görüntüleme ile dışlanmalıdır. Tanıda görüntüleme gerekebilecek durumlar arasında splenomegali değerlendirmesi için abdominal ultrasonografi ve thromboz şüphesinde vasküler görüntüleme yer alır. Tanı kriterleri, laboratuvar, genetik ve morfolojik verilerin entegrasyonu ile kesinleştirilir ve risk sınıflamasına göre tedavi planlanır.
Tedavi
Tedavinin temel hedefleri tromboembolik olay riskini azaltmak, semptomları kontrol altına almak, hematokrit düzeyini güvenli hedeflere çekmek, organomegali ve yaşam kalitesi kaybını azaltmak ve zaman içinde miyelofibroz veya akut lösemiye dönüşüm riskini minimalize etmektir. Düşük ve yüksek riskli hastalar arasındaki ayrım yaş, tromboz öyküsü, kardiyovasküler eşlik eden risk faktörleri ve hematolojik parametrelere göre yapılır; düşük riskli hastalarda asemptomatik veya minimal semptomlu hastalarda ASA düşük doz antiplatelet profilaksi ve flebotomi ile hematokrit hedeflenmesi tercih edilir. Yüksek riskli hastalarda hidroksiüre gibi sitoreduktif ajanlar ilk seçenek olup, JAK2 inhibitörleri hem splenomegali hem de konstitüsyonel semptomların düzeltilmesinde etkili alternatiflerdir. Flebotomi sık kullanılan ve hızlı etkin hematokrit kontrolü sağlayan bir yöntemdir; hedef hematokrit genellikle %45 altı olarak belirlenir. Antitrombotik stratejiler, bireysel kanama riski ve tromboz öyküsüne göre düzenlenir; akut tromboz durumlarında antikoagülasyon başlatılır ve kronik önlem olarak düşük doz aspirin yaygın kullanılır. Refrakter olgularda veya hidroksiüre intoleransı olanlarda interferon alfa gibi ajanlar tercih edilebilir; transplantasyon seçeneği, ileri myelofibroz gelişimi veya yüksek-riskeli progresyon gösteren hastalar için değerlendirilir. Tedavi sırasında ilaç toksisiteleri, sitopeniler ve enfeksiyon riski yakından izlenir ve doz ayarlamaları, destek tedavileri ile yönetilir. Yaşam tarzı değişiklikleri, kardiyovasküler risk faktörlerinin kontrolü ve hasta eğitimi tedavi başarısında tamamlayıcı rol oynar.
Bu ve zengin eğitim konularını düzenli bir şekilde izlemek için size uygun abonelik sistemine kayıt olun.