Özet
Barrett özofagusu, yemek borusunun normalde yassı hücreli olan epitelinin, özel bir tür bağırsak metaplazisine dönüşmesi olarak tanımlanan ciddi bir durumdur. Bu durum çoğunlukla kronik gastroözofageal reflü hastalığı yaşayan orta yaşlı beyaz erkeklerde görülmekle beraber, hastaların büyük bir kısmı herhangi bir belirti göstermeyebilir. Tütün kullanımı ve obezite gibi faktörler, hastalığın ortaya çıkış riskini artıran önemli ek risk faktörleridir. Barrett özofagusunun esas tehlikesi, lezyonda tespit edilen displazi derecesine bağlı olarak artan özofagus adenokarsinomu geliştirme riskidir. Rutin popülasyon taraması genellikle önerilmemekle birlikte, hastaların histolojik bulgularına göre belirlenen düzenli izleme ve takip programları büyük önem taşır. Reflü semptomlarını kontrol altına almak için kullanılan proton pompa inhibitörleri aynı zamanda neoplastik ilerleme riskini de azaltma potansiyeli taşırken , displazi tespit edilen vakaların ve erken adenokarsinomun yönetiminde endoskopik tedaviler merkezi bir rol üstlenmektedir.
Tanı
Barrett özofagusu tanısı, endoskopi sırasında somon renginde silindirik astar mukozanın gastroözofageal birleşimin üzerinde uzadığının görülmesiyle klinik olarak şüphelenilen ve biyopsi ile özel intestinal metaplazi varlığının histolojik olarak doğrulanmasıyla konulur. Tanı için hayati önem taşıyan histoloji, kadeh hücreleri ile birlikte veya kadeh hücreleri olmaksızın silindirik astarlı epitelin varlığını göstermelidir. Amerikan Gastroenteroloji Koleji, tanı için kardiya bağırsak metaplazisini dışlayarak, endoskopi ile görülebilen ve biyopsi ile bağırsak metaplazisi doğrulanan tübüler özofagus epitelindeki herhangi bir değişikliği esas almaktadır. Endoskopide somon renginde mukoza görülse dahi, bazı bağırsak metaplazisi alanları endoskopik olarak fark edilemeyebilir.
Tedavi
Barrett özofagusunun yönetimi, hastanın displazi derecesine göre kişiselleştirilmiş bir yaklaşım gerektirmektedir. Displazi bulunmayan hastalarda, tedavinin temel amacı gastroözofageal reflü semptomlarını kontrol altına almak ve potansiyel neoplastik ilerleme riskini düşürmektir, bu da genellikle esomeprazol, omeprazol, pantoprazol veya rabeprazol gibi proton pompa inhibitörleri ile sağlanır. Düşük dereceli displazinin varlığında, radyofrekans ablasyonu gibi endoskopik ablasyon tedavilerinin, adenokarsinoma ilerleme insidansını azalttığı kanıtlanmıştır. Yüksek dereceli displazi tespit edildiğinde ise durum, hastanın yüzde yirmi ila yüzde kırk oranında adenokarsinom barındırma riski taşıması nedeniyle aciliyet arz etmekte ve izleme yerine endoskopik eradikasyon tedavisi önerilmektedir. Bu tedavide, görünen lezyonlar öncelikle endoskopik mukozal rezeksiyon (EMR) veya endoskopik submukozal diseksiyon (ESD) ile çıkarılmalı ve ardından geriye kalan Barrett epitelinin ablasyonu gerçekleştirilmelidir.
Bu ve zengin eğitim konularını düzenli bir şekilde izlemek için size uygun abonelik sistemine kayıt olun.