Özet
Hipotansiyon, belirli bir klinik ortamda bir birey için beklenen normal aralığın altında seyreden herhangi bir kan basıncı seviyesini ifade etmektedir. Hipotansiyonu evrensel olarak tanımlayan tek ve sayısal bir kesme noktası bulunmamakla birlikte, örneğin normal sistolik kan basıncı yüz yirmi mmHg olan bir kişi için doksan mmHg altındaki bir sistolik basınç hipotansiyon olarak değerlendirilebilirken, birçok sağlıklı genç bireyin dinlenme kan basıncı bu seviyelerde seyretse dahi hipotansiyon olarak kabul edilmemektedir. Bu durum nedeniyle, hipotansiyonun toplumdaki prevalansını kesin olarak tahmin etmek güçtür; dolayısıyla hastanın arka plan öyküsü ve eşlik eden klinik bulguları dikkatle incelenmelidir. Özellikle yaşlı yetişkinlerde, miyokard enfarktüsü, sepsis veya gastrointestinal kanama gibi birçok ciddi akut hastalığın, ağrı gibi karakteristik semptomlar olmaksızın atipik bir şekilde ortaya çıkabileceği akılda tutulmalıdır; bu durum, hipotansiyonun bu tür ciddi bir akut tablonun ilk ve tek işareti olabileceğini göstermektedir. Akut nedenlerin ekarte edilmesinin ardından, altta yatan diğer kronik veya tekrarlayan nedenlerin titizlikle araştırılması gerekmektedir.
Tanı
Hipotansiyon tanısındaki ilk kritik karar, hastanın hayatı tehdit eden bir durum olan şokta olup olmadığının belirlenmesidir, zira şok dokulara yeterli oksijen iletiminde hayati bir başarısızlıktır ve tedavi edilmezse organ hasarına ve ölüme yol açabilir. Hipotansiyonu olan hastalar, asemptomatik olmaktan kritik şok durumuna kadar geniş bir yelpazede klinik tablo ile başvurabilirler ve yetersiz perfüzyonun diğer belirtileri (taşikardi, değişen biliş, oligüri) için kapsamlı bir muayene ve izleme büyük önem taşımaktadır. Kan basıncı ölçümü için doğru manşet boyutunun kullanılması esastır; çok küçük bir manşet yanlış yüksek okumalara yol açarak hipotansiyonu maskeleyebilirken, çok büyük bir manşet yanlış düşük okumalara neden olabilir. Eğer hasta değerlendirme sırasında hipotansif değilse, ortostatik hipotansiyonun varlığını tespit etmek amacıyla hasta beş dakika sırt üstü dinlendikten sonra hem yatarken hem de ayağa kalktıktan sonraki üç dakika içinde sistolik kan basıncında yirmi mmHg veya diyastolik kan basıncında on mmHg düşüş olup olmadığı kaydedilmelidir.
Tedavi
Hipotansiyonun akut yönetimi, tüm kritik hastalar için öncelikli olan hava yolu, solunum ve dolaşım (ABC) değerlendirmesi ve stabilizasyonu ile başlar. Perfüzyonun yeniden sağlanması, dolaşım hacminin artırılması için başlangıçta intravenöz izotonik tuz çözeltisi bolusu ile sıvı resüsitasyonunu içerebilir; ancak sıvı tedavisine yanıt vermeyen veya kardiyojenik şok şüphesi olan hastalarda vazopresör veya inotrop ajanların kullanılması gerekebilir. Hipotansiyonun altta yatan nedenine yönelik özgül tedavi hayati öneme sahiptir; örneğin, kanaması olan hastalarda kan transfüzyonu ve antifibrinolitikler (traneksamik asit), akut koroner sendromlu hastalarda antiplatelet ajanlar ve revaskülarizasyon veya pulmoner emboli durumunda tromboliz veya cerrahi embolektomi düşünülmelidir. Ayrıca, özellikle yaşlı yetişkinlerde düşme ve yaralanma risklerini artıran eşlik eden deliryum gibi durumlar göz önünde bulundurularak hasta güvenliğinin sağlanması ve hayati belirtilerin yakın izlenmesi gerekmektedir.
Bu ve zengin eğitim konularını düzenli bir şekilde izlemek için size uygun abonelik sistemine kayıt olun.