Özet
Hiponatremi, serum sodyum konsantrasyonunun 135 mmol/L’den düşük olmasıyla tanımlanan ve klinik uygulamada en yaygın görülen elektrolit bozukluğu olarak kabul edilen önemli bir durumdur; bu bozukluğun hastanede yatan hastaların yaklaşık %35’inde görüldüğü tahmin edilmektedir. Serum sodyumunun 125 mmol/L’nin altına düşmesi şiddetli hiponatremi olarak nitelendirilir ve genel olarak hiponatreminin varlığı, hafif formlarında bile, artmış morbidite ve mortalite için bağımsız bir risk faktörüdür. Bu durumun temel patofizyolojisi su dengesizliği ile ilgilidir ve düşük sodyum konsantrasyonu, vücut sıvılarındaki seyreltiyi veya fazla su hacmini işaret etmektedir; genellikle iatrojenik olduğu için çoğunlukla önlenebilir bir durumdur. Klinik belirtilerin şiddeti, serum sodyumundaki düşüş hızına doğrudan bağlıdır; zira 24 ila 48 saat içinde meydana gelen ani düşüşler, ölümcül olabilen şiddetli serebral ödeme yol açarken, birkaç gün veya hafta süren yavaş düşüşler beyin tarafından telafi edilebilir ve bu durumda nispeten hafif morbidite veya asemptomatik bir seyir görülebilir. Hiponatreminin yaygın nedenleri arasında gerçek hacim kaybı, konjestif kalp yetmezliği veya siroz gibi etkili arteriyel hacim kaybı yaratan durumlar ile tiazid diüretikler ve antidepresanlar gibi ilaçlara bağlı gelişen nedenler bulunmaktadır.
Tanı
Hiponatremi tanısında hastaya yaklaşım, dikkatli bir klinik değerlendirme ile serum osmolalitesi ve idrar sodyum ölçümlerinin kombine edilmesini içermektedir. Altta yatan neden genellikle hastanın öyküsü ve fizik muayenesi ile belirlenebilse de, bazı durumlar sadece hedeflenmiş laboratuvar ve görüntüleme incelemeleriyle teşhis edilebilir. Örneğin euvolamik hiponatreminin en sık nedenleri ilaç kullanımı ve uygunsuz antidiüretik hormon salgısı sendromudur ve bu sendrom, düşük idrar çıkışı ve yükselmiş idrar osmolalitesi ile karakterize edilen bir dışlama tanısı olarak kabul edilmektedir. Buna karşın, intrakranyal patolojilere bağlı olarak gelişebilen serebral tuz kaybı sendromu ise, yüksek idrar çıkışı ve normal veya düşük idrar osmolalitesi ile karakterize edilen hipovolemik bir klinik tablo yaratmaktadır.
Tedavi
Semptomatik ve akut hiponatreminin tedavisi, hastanın merkezi sinir sistemi belirtilerinin ciddiyetine göre belirlenmekte ve hızlı bir düşüş sonucu ortaya çıkabilen serebral ödemin ilerlemesini önlemek için acil sodyum restorasyonu gerekmektedir. Bu acil müdahale, genellikle %3 hipertonik tuzlu su infüzyonu ile sağlanmakta ve infüzyon hızı semptomların şiddetine göre ayarlanmaktadır; bu süreçte serum sodyum ve elektrolit seviyelerinin yakından takibi büyük önem taşımaktadır. Kronik ve asemptomatik hiponatreminin tedavisinde ise amaç, sodyum seviyesini osmotik demiyelinizasyon sendromu riskini en aza indirecek şekilde koruyucu bir yaklaşımla yavaşça normalleştirmektir; bu süreçte 24 saat içinde sodyum seviyesini 12 mmol/L’den fazla artırmamak hedeflenmektedir. Bu koruyucu yaklaşım euvolamik durumlarda sıvı kısıtlamasını içerirken, hipovolemik durumlarda izotonik tuzlu su infüzyonu tercih edilmekte ve uygunsuz antidiüretik hormon salgısı sendromu gibi spesifik durumlarda vazopressin reseptör antagonistleri dikkatle kullanılabilmektedir.
Bu ve zengin eğitim konularını düzenli bir şekilde izlemek için size uygun abonelik sistemine kayıt olun.